Hayvan Deneylerine Yönelik Meşrulaştırıcı Kimi Argümanların Değerlendirilmesi - Erim Bakkal

Hayvan Deneylerine Yönelik Meşrulaştırıcı Kimi Argümanların Değerlendirilmesi

Özet

Bu metinde iki temel soruyu inceleyeceğim. Bu iki sorudan biri insanların hayvanları kullanmasının hangi koşullarda meşru olup olmadığıdır. Diğeri insanların insan olmayan hayvanlardan ne derece önemli olup olmadığıdır. Bu soruları bilimsel deneylerde hayvanları kullanmamıza yönelik meşrulaştırıcı argümanlar ile birlikte inceleyeceğim. Bunun gerekçesi ilk bakışta bilimsel deneylerde hayvan kullanmamızın diğer hayvan kullanmalarımıza göre sorun olarak görülmemesidir. Söz konusu soruları insanların hayvanları kullanmasının ancak bu kullanım hayvanlar için yararlıysa meşrudur ve hayvanlar en az insanlar kadar önemlidirler diye cevaplayacağım. Böylelikle bilimsel deneylerdeki hayvan kullanımlarının ahlâki olarak kabul edilemeyeceğini savunacağım. 

 Giriş

İnsanların hayvanları çeşitli şekillerde kullandığı bilinen bir olgudur. İnsanlar olarak hayvanları hayatımızın birçok alanında kullanırız. Bu kullanımlara örnek olarak hayvanları yememiz, onlardan kıyafet üretmemiz, bizi eğlendirmeleri ve bilimsel deneylerde denek olmaları gösterebilirler. Hayvanların bu şekilde kullanıldığı çoğu alanda bu kullanımları yaygın olarak kabul eder ve ahlâki açıdan sorun görmeyiz.

Fakat insan olmayan hayvanları kullanmayı kabul etmemizin yaygın olması ve ahlâki olarak çoğumuzun bunu bir sorun olarak görmemesi hayvan kullanımlarımızın ahlâki açıdan sorun olmadığını temellendirmek için yeterli değildir. Çünkü hayvanlara karşı sahip olduğumuz sorumluluk, çoğu zaman bu sorumluluğun ne olduğunu düşündüğümüzden farklıdır ve birbirleriyle ilişkili olsalar da zorunlu bir bağları yoktur. Yani hayvanlara karşı sorumluluğumuz ve bu sorumluluğun ne olduğuna dair düşüncelerimiz birbirleriyle uyuşmayabilirler. Böylelikle hayvanlara yönelik bu tutumumuzun kendimize yönelik bir taraflı önyargı barındırdığımız sebebiyle olabileceği de söylenebilir. Öyleyse sorunumuz şudur: Hayvanları birçok alanda kullanmamızı sorun olarak görmeyişimiz onları kullanmamızın meşru olduğunu mu yoksa taraflı bir önyargıya sahip olduğumuzu mu gösterir? Bunu cevaplamak için hayvanları çoğu alanda kullandığımız ve bunu bir sorun olarak görmeyişimiz olgusundan fazlası gereklidir.

Bu yüzden ben de bu yazıda, genellikle en az sorunlu olarak görülen kullanımlardan birisi olan hayvan deneyleri üzerinde duracağım. Hayvan deneyleri üzerinde durmamın gerekçesi hem birçok kişi tarafından bu kullanımların ahlaki açıdan kabul edilmesi hem de ilk bakışta iyi bir gerekçelerimiz olduğuna yönelik sezgimizdir. Bu ilk bakıştaki gerekçelendirme genellikle şuna benzer:

Hayvanları bilimsel araştırmalarımızda ve deneylerde kullanırız. Bu kullanımlar yoluyla insanlığın gelişimine katkı sağlarız, bu araştırmalar ve deneyler sonucu elde ettiğimiz -örneğin ilaçlarla- insanların sağlığını iyileştirir, hayatlarını kurtarırız. Öyleyse hayvanları kullanmamızın insanlara sağladıkları onları kullanmamızı meşrulaştırır.

Bu durumda bu tür argümanların iyi gerekçeli olup olmadığını belirlersek hem hayvan deneylerindeki hem de diğer kullanımlarımızdaki gerekçelerin iyi olup olmadığını belirleyebiliriz. Bunun için yazımda iki meşrulaştırıcı argümanı detaylı olarak inceleyeceğim ve böylelikle hayvanları kullanmamızın gerekçeli olup olamayacağını sorgulayacağım. Öyleyse bu sorunu çözmemiz için gerekenleri inceleyelim.

Sorunun Çözümü İçin Gerekenler

Bilimsel deneylerde hayvan kullanımının meşru olup olmadığını belirlemek için tartışılması gereken asıl şey, eğer varsa, insanın hayvan kullanımının hangi koşullarda meşru olduğudur. Örneğin hayvanlar bugün yemek, kıyafet, eğlence ve bilimsel deneyler gibi etkinlikler için kullanılırlar fakat bunların bazıları meşruyken diğerleri meşru olmayabilir. İnsanların bu konuya yönelik konum alışı da bunu doğrular niteliktedir. Örneğin bir hayvanı sebepsiz yere dövmek ya da hayvanlardan kıyafet üretmek çoğu insan için sorun olarak görülürken hayvanları yemek bir sorun olarak görülmez. Bu yüzden de tartışılması gereken ikinci şey insanların ne tür ihtiyaçlarının hayvanların ihtiyaçlarından ve hayatlarından daha önemli olup olmadığı sorusudur. Çünkü bu tartışmanın temel sorularından birisi insanların yaşamlarının insan olmayan hayvanların yaşamlarından ya da çektiği acılardan ne açıdan farklı, hatta önemli olduğudur. Bu önem kriteri kullanımın meşruluğunu belirlemek için gereklidir.

Son olarak ise dikkat etmemiz gereken şey hayvanlara yönelik sorumluluğumuz ve hayvanlar üzerindeki haklarımızdan bahsettiğimizde yaşadığımız çok anlamlılıktır. “Hayvanlar üzerindeki hakkımız/sorumluluğumuz” terimi çok anlamlıdır çünkü bu terim en azından hukuken ve ahlâken hak/sorumluluk diye ayrılabilir. Ben yazım boyunca özellikle ahlâken hak/sorumluluk üzerinde duracağım.

İnceleyeceğim iki argümana daha yakından bakmadan önce bunları kısaca özetleyelim. Birinci argüman Ezgi Aygün Eşitli’ye aittir. Eşitli’ye göre bilimin ve insanlığın gelişimi insanlar üzerinde yapılacak deneyler neticesinde ortaya çıkan verilere; insanlar üzerinde gerçekleştirilen deneylerse hayvanlar üzerinde gerçekleştirilecek deneylere bağlıdır ve hayvanların insanlığın gelişim noktasındaki bu önemli rol, onları deneylerde kullanmamızı zorunlu kılar (Eşitli, 2012, s. 24) (1, aşağıda notlar kısmına bakınız).

Oya Ögenler’e göre ise hayvan deneyleri yarar için bir canlıya ne kadar zarar verileceğini hesaplayan bir biyoetik karar vermeyi gerektirir ve bunlar genellikle eğitim, deney ve araştırma için yapıldıklarında meşru olarak görülürler (Ögenler, 2015, s. 639). Öte yandan bu karar vermenin genel kuralı filogenetik skandalda daha yüksekte yer alan hayvan yerine daha aşağıda bulunan en az kompleks tür kullanılmaya çalışılmaktadır (Ögenler, 2015, s. 639). Fakat tıbbi deneyler sadece insanın ve insanların belirlediği türlerin yararına bir durumdur ve seçilen hayvanların bedeninin kullanılmasını sağlamaya yönelik bir karşı çıkışın olmayacağı açıktır (Ögenler, 2015, s. 639). Ek olarak Ögenler’e göre “Tıp literatüründe yer aldığı üzere tıbbi tartışmalar genel olarak somut veriler üzerinde olmaktadır, bu söyleme göre herhangi bir şeyin varlığı ya da yokluğu elle tutulabilir gözle görülebilir olmasını gerektirmektedir. Deneylerde hayvan kullanımı sırasında hayvan hayatının değerinin varlığı araştırmacının eylemlerine bakılarak ortaya çıkarılır.” (Ögenler, 2015, s. 639).

Öğenler deneylerde hayvan kullanımının ahlâki olup olmadığına dair doğrudan bir yargı vermese de tıbbın ve böylelikle insan ve insanların belirlediği diğer türlerin yararı için deneylerin devam etmesi gerektiğini sezdirmektedir (implacuture). Yani Ögenler hayvan hayatının önemli olduğunu düşünse de bu çalışmaların bitirilmesi yerine, hayvanlara verdiğimiz zararın asgariye indirilmesi gerektiği yönünde tavsiyeler vermektedir (Ögenler, 2015, s. 639).

Ben hem Eşitli’nin hem de Ögenler’in haksız olduklarını savunacağım. Yani bence insanların kendi refah ve faydaları için, hatta çoğu insanı öldürebilen ölümcül bir virüsten kurtulmaları için bile hayvanları deneylerde kullanmalarını ahlâken meşru değildir. Fakat bunun için argümanları daha yakından incelemeden önce Friedrich Nietzsche’nin “Tanrı öldü” söylemini kısaca inceleyelim.

Patrick Roney’e göre Nietzsche’nin tanrı öldü düşüncesi ve deli metaforunun şöyle yorumlanabilir: “Bu olayı [tanrının ölme olayını] olağanüstü kılan şey, onun gerçekleşmiş olmasına rağmen gerçekleştiğinin henüz fark edilmemesidir” (Roney, 2013, s. 308). Roney bu düşüncesini açıklamak için Nietzsche’den bir alıntı daha yapar: Nietzsche’ye göre “Edimler, gerçekleştirilmiş olmalarına rağmen, görülmek ve duyulmak için zaman isterler. Bu olay [yani tanrının ölmesi] da onlar için en uzaktaki yıldızdan daha uzaktır – oysa bunu yapan ta kendileridir” (akt. Roney, 2013, s. 308). Roney bu düşüncelerden Nietzsche’nin “Tanrı öldü” tümcesinin bir betimleme olduğu sonucuna varır. Yani Nietzsche “Tanrı öldü” diyerek tanrıyı öldürmez, sadece zaten gerçekleşmiş bir şeyi tekrar eder. Roney’e göre Nietzsche’nin deli metaforuyla varmak istediği ise bu gerçekleşmiş olayın henüz düşünülmediği/anlamlandırılmadığı sonucudur (Roney, 2013, s. 309). Başka deyişle Tanrı’nın ölmesi ontolojik ya da belki de epistemolojik bir edimken Tanrı’nın ölmesinin ne anlama geldiği semantik bir meseledir. Yani “Tanrı ölmüştür” ve insan bunu kabul eder fakat insan bu fikrin anlamını yeterince anlamadığı için Tanrı’nın ölümünün tüm gerekliliklerini yerine getirmez.

Bu temelde ben Eşitli’nin ya da Ögenler’in “Hayvanlar değerlidir” ya da “Hayvanlar ölüyor/acı çekiyor” tümcelerinin yeterince anlamlandıramadıklarını düşünüyorum. Çünkü bu iki önermenin anlamlarının ahlâki olarak açıdan uyumsuz olduğunu, hatta detaylı olarak incelendiğinde çeliştiğini düşünüyorum. Bu aradaki uyumsuz ilişkiyi anlamlandırabilmek için kimi benzeşim argümanlarına bakalım. Pam Weintraub’a göre yiyecek için her yıl 100 milyar, araştırma için 115 milyon hayvan, balıkçılık için her yıl 1 ila 3 trilyon hayvan öldürülüyor (2). Bu durumda örneğin eğer bir hayvan, insanın %1 değerinde olsaydı sırf araştırma için her yıl 1 milyon 150 bin insanın ölmesi anlamına gelirdi (3). Eğer binde 1 değerinde olsaydı 115 bin insanın ölmesi gerekirdi. Oysa en büyük insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz Auschwitz soykırımında ölen kişi sayısı yaklaşık olarak 7 milyon olarak tahmin edilmektedir. Bu akıl yürütmeyi soykırımla birlikte düşündüğümüzde eğer hayvanların değeri insanlara göre %1 değerde olsaydı sadece araştırmalar yüzünden yaklaşık her 6-7 yılda bir hayvan Auschwitz’i meydana gelirdi. Hayvanların diğer kullanımlarını da düşündüğümüzde hayvanlar herhangi bir insan katliamı ve soykırımıyla karşılaştırılamayacak şekilde katledilirler. Fakat hayvanların bu katledilmesi şu an ne bir insanlık suçu ne de çoğumuz için kötü bir şey olarak görülmektedir.

Fakat bu benzeşim argümanına karşı hayatı kurtarılan insan sayısı dahil edilerek araştırmalar vasıtasıyla toplam faydanın arttığı söylenebilir. Fakat ben bu benzeşimi sadece yaptığımızın ne olduğunu daha çok anlamlandırabilmek için kullanıyorum. Yani Eşitli de Ögenler de hayvan değerini bir çeşit insanın işine yararlığı ilişkisinden türetiyor. Oysa ben bunun yapılamayacağını, yapılırsa türcülük olacağını savunacağım. Şimdi argümanlarını ve itirazlarımı inceleyelim.

Eşitli’nin Argümanı

Eşitli’nin argümanını şu şekilde yeniden kurabiliriz (4):

(1) Bilimin ve insanlığın gelişimi insanlar üzerindeki deneylere bağlıdır.

(2) İnsanlar üzerindeki deneyler hayvanlar üzerindeki deneylere bağlıdır çünkü hukuken hayvanlar üzerinde denenmeyen deneyler insanlar üzerinde denenemez.

(3) Öyleyse bilimin ve insanlığın gelişimi hayvanlar üzerindeki deneylere bağlıdır.

        (S) Hayvanların bu önemli rolleri hayvanları deneylerde kullanmamızı zorunlu kılar.

Öncelikle Eşitli’nin argümanı zorunlu derken neyi kast ettiği açık değildir. Bilimin ve insanlığın gelişimi için hayvanların kullanılması neden zorunludur? Bu zorunluluğun metafiziksel, mantıksal ya da fiziksel zorunluluk olmadığı kolayca söylenebilir. Çünkü eğer bilimin ve insanlığın gelişimi insanlar üzerindeki deneylere bağlıysa insanlardan önce hayvanları kullanmanın hukuken zorunlu olmasının bir önemi yoktur, hukuken zorunluluğun diğer zorunluluklar üstüne bir “zorunluluğu” yoktur. Hukuk kurallarımız değişebilir ve başka koşullar da kurulabilir.

Öyleyse Eşitli’nin argümanının daha güçlü okuması ancak zorunluluğu hukuken zorunluluk olarak anlamamızla mümkün olabilir. Fakat bu Eşitli için büyük bir eksikliktir çünkü bu kadar hassas bir konuda, 115 milyon hayvanın her sene öldüğü bir konuda, bu olaya meşrulaştırıcı bir zorunluluk atfetmek ve bu atfın ahlâken zorunluluk ya da metafiziksel zorunluluk olarak okunmaya açık olması bir kusurdur. Çünkü ahlâken bunu yapmaya zorunluysak bunu yapmamız iyi bir şeydir, eğer ki metafizik olarak zorunluysak bundan başka bir şey zaten yapamayız.

Öte yandan bu durumun hukuki zorunluluk içermesi durumun ahlâki olarak meşru olduğunu da doğrudan göstermez. Hukuğumuz yanılabilir. Bunlarla birlikte Eşitli hayvanlara önemli bir rol atfeder fakat hayvanlar önemli rollerini ancak bilim ve insanlığın gelişimine katkı sağladığı ölçüde elde ederler. Oysa neden bir hayvanın önemi insanın faydası ile özdeşleştirilsin? Hayvanlar hem fiziksel hem duygusal olarak acı çekerler; bundan da çoğu bilinçli varlıklardır. Biz insanlar nasıl ölmek istemezsek hayvanlar da ölmek istemezler, nasıl kötü şartlarda yaşamak istemezsek hayvanlar da kötü şartlarda yaşamak istemezler. Hayvan davranışı ve bilişsel etoloji çalışmalarıyla tanınan Bekoff’a göre hayvanlar, Darwin’in altı evrensel duygusu olan öfke, mutluluk, üzüntü, iğrenme, korku ve şaşırma dahil olmak üzere çeşitli duygular hissederler, üstelik türler arasında duyguları ifade ediş şekilleri (ve belki de hissettikleri konusunda) farklılaşırlar, hatta aynı türün bireyleri arasında dahi farklılıklar vardır (Bekoff, 2020, s. 78-9). Sam Gosling ve meslektaşlarının araştırmalarının sonuçlarına göre tıpkı insanlar gibi hayvanlarda da her hayvan bireyinin kendi kişiliği olduğu görülmüştür (akt. Bekoff, 2020, s. 79). Yani cesur, utangaç, oyuncu, saldırgan, girişken, meraklı, duygusal olarak stabil ya da makul; dışadönük, içedönük, baskın ya da çekinik karakter gösterebilirler (akt. Bekoff, 2020, s. 79).

Öte yandan Bekoff’a göre hayvanlardaki bu temel ya da birincil duyguları tanımak şaşırtıcı derecede kolaydır (Bekoff, 2020, s. 81). Françoise  Wemelsfelder ve meslektaşlarının “Serbest Seçim Profili Oluşturma” (Free-Choice-Profiling) adını verdikleri yöntemi kullanarak yaptıkları analizine göre domuz duygularını gözlemleyen gözlemcilerin ister öğrenci, ister bilim insanı, ister domuz çiftçisi, ister veteriner hekim ya da isterse hayvan hakları aktivisti olsun, domuzları yargılayış şekilleri arasında her seferinde yüksek düzeyde benzerlik vardır (akt. Bekoff, 2020, s. 81-2). Bekoff’a göre diğer kurtları, köpekleri ya da kedilerin duygularını gözlemleyen kişileri gözlemleyen araştırmacılar da, gözlemcilerin hayvanların duygularını nerdeyse eğitimli araştırmacılar kadar iyi belirlediklerini/fark ettiklerini dile getirirler (Bekoff, 2020, s. 82). Yani insanlar olarak hayvanların göstermiş olduğunu düşündüğümüz çoğu duygu belirtisi hayvanların gerçek duygularının belirtisidir. Bekoff’a göre bunun temel gerekçeleri hayvanların birincil duygularını saklayamamaları; yani kokuları, yüz ifadeleri, gözleri, burun sürtme gibi edimleriyle bunları belli etmeleridir (Bekoff, 2020, s. 81-84).

Bugün için memelilerin kullandıkları çok sayıdaki yüz ifadesinin ortak olduğunu biliyoruz. Fakat örneğin sürüngenler, balıklar ve kuşlar gibi bazı hayvanların yüzleri onları okuyabileceğimiz şekilde duyguları iletmezler, ancak davranışsal ve nörobiyolojik çalışmalar balıkların tercih yapan, bilinçli, zeki ve duyarlı varlıklar olduğunu göstermektedir (Bekoff, 2020, s. 85). Bunlara ek olarak hayvanlar aile bireylerinin ya da arkadaşlarının ölümüne tepkiler verirler ve yas tutarlar, kendilerini bağlı oldukları gruplardan uzaklaştırabilir ve diğer bireylerin kendilerini geri kazanma çabalarına direnç gösterip inzivaya çekilebilirler, kimi zamanlar ise kaybettikleri yakınlarını canlandırmaya çalışmak gibi takıntılı davranışlar sergileyip başaramadıklarında günlerce cesedin yanında bekleyebilirler (Bekoff, 2020, s. 102). Acı ve hüzünlerde insanlar ve hayvanlar için sinirsel yollar ortaktır ve kimi bilimcilere göre filler arkadaşlarının ya da yakınlarının kaybından sonra sosyal bağları hasar alması sebebiyle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) (posttraumatic stress disorder - PTSD) belirtileri göstermektedirler  (Bekoff, 2020, s. 102). Öyleyse şunu demek yanlış olmayacaktır: Nasıl kapana sıkışmış hayvanlar korkmuş bir şekilde kaçmaya çalışırsa deneylerde kullanılan birçok hayvan da önceden öleceklerini ya da büyük acılar duyabileceklerini anlasalardı kaçmaya çalışırlardı.

Bir başka açıdansa Bekoff’un söylediklerinden insanlar ve insan olmayan hayvanlar arasındaki farkın derecesel bir fark olduğunu anlamamız gerekir. Dediğimiz gibi insan olmayan hayvanlar da fiziksel ve duygusal olarak acı çekerler; bundan da öte bilinçli varlıklardır. Fakat insanlar ve insan olmayan hayvanlar arasındaki fark özsel değil, yalnızca derecesel farklardır. Öyleyse insanları nasıl kendi başlarına değerli olarak görüyorsak ve değerlerini kendilerine ve edimlerine gönderim yaparak belirliyorsak hayvanların değerini de kendi başlarına değerli olarak görmeliyiz ve kendilerine gönderim yaparak değerlerini belirlemeliyiz. Oysa Eşitli’nin görüşüne göre hayvanların değer ve önemli olmasının tek koşulu onların bizim işimize yaramalarıdır, hatta bize işe yararken acı duymaları ve ölmeleri herhangi bir sorun oluşturmamaktadır. Oysa hayvan deneylerinin çoğunda hayvanların ölmelerinin ya da acı duymalarının sebebi kendilerini ilgilendiren bir mesele yüzünden değildir, yani sadece insanların işine yaradığı için ölmeleri ya da acı duymaları gerekir. Öyleyse Eşitli’nin yaklaşımı türcü bir yaklaşımdır çünkü insan olmayan hayvanların önemini ve değerini yalnızca insanın kullanım ilişkilerine göre belirler fakat hayvanların bu ilişkiyle değerli olmaları kendi türümüze yönelik keyfi bir yanlılık barındırır. İşte bu kendi türümüze yönelik keyfi bir yanlılık ise türcülüktür.

Öyleyse Eşitli’nin argümanının tek haklı olabilecek öncülü birinci öncülüdür.  Yani bilimin ve insanlığın gelişimi insanlar üzerindeki deneylere bağlıdır önermesidir. İnsanlar olarak eğer ki gelişmek istiyorsak, deneylerimizi ya kendi üstümüzde yapmamız ya da farklı deney yöntemlerini bulmamız gerekir. Fakat kendi çıkarımız için bizim kadar değerli varlıkları öldürmememiz ve canlarını acıtmamamız gerekir.

Ögenler’in Argümanı

Ögenler’in argümanı olası sorunlara yönelik tavsiyeler için kurulmuştur. Bence sezdirimleri düşünüldüğünde aşağıdaki gibi kurulabilir.

(1) Hayvan deneyleri ancak yararlı olduğu ölçüde meşrudur ve hayvanların en az üç meşru kullanımı eğitim, deney ve araştırmadır.

(2) Filogenetik skandalda daha yüksekte yer alan hayvan yerine daha aşağıda bulunan en az kompleks tür kullanılması daha makûldür.

(3) Hayvan deneyleri sadece insanın ve insanların belirlediği türlerin yararına bir durumdur ve seçilen hayvanların bedeninin kullanılmasını sağlamaya yönelik bir karşı çıkışın olmayacağı açıktır.

(4) Tıp’a göre deneylerde hayvan kullanımı sırasında hayvan hayatının değerinin varlığı araştırmacının eylemlerine bakılarak ortaya çıkarılır.

(S) Öyleyse insan çıkarları için insan yerine diğer hayvanların kullanılması yararlı olduğu için meşrudur.

Ögenler’e öncelikle yararlı olma kıstasımız nedir diye sorabiliriz. İnsanlar için insanlar yerine hayvanların ölmesi daha yararlıdır. Tıpkı benim ölmem yerine tanımadığım başka 10 kişinin ölmesi benim yararıma olacağı gibi. Fakat insanların yararı neden hayvanların yararı olsun? Tıpkı benim yararıma olan şeyin başka 10 kişinin yararına olmadığı gibi insanların yararı da hayvanların yararına değildir. Buna karşılık olarak insanların yararının insan olmayan hayvanların yararından daha değerli olduğu ve böylelikle insanların küçük yararının bile hayvanların büyük yararlarından daha değerli olacağı ileri sürülebilir. Fakat Eşitli’nin argümanında incelediğimiz gibi hayvanların değeri en az insanlar kadar değerlidir çünkü hayvanlar hem fiziksel hem duygusal olarak acı çekerler; bundan da öte bilinçli varlıklardır. Bunlar ahlâkilik kıstasımız neyse onları sağlamak için yeterlidir. Bunun yeterli olmadığını düşünen varsa kanıt yükü (the burden of proof) bunu düşünenlerdedir. Çünkü birçok durumda insanın duygusal ya da fiziksel acı çekmesi ya da bilinçliliği sebebiyle sıkıntılar çektirilmesi kötüdür ve bunun kötü olması o varlığın insan olduğu için değil, bu özelliklere sahip olması yüzündendir.

Böylelikle diyebiliriz ki insan olmayan hayvanlar ve insan arasındaki derece farkı ancak ahlâki faillik açısından farklılaşabilir. Yani insan olmayan hayvanlar için ahlâki fail olma zorunluluğu bilinçlilik seviyeleri sebebiyle beklenmeyebilir, tıpkı akıl sağlığı yerinde olmayan birisinin yaptıklarından sorumlu olmaması gibi, fakat bu ne hayvanlara ne de akıl sağlığı bozuk birisine yönelik acıtma ya da öldürme edimlerimizin gerekçesi olabilir. Çünkü ahlâki fail olmak ile ahlâki failin karşısında sorumlu olduğu varlık olma koşulları farklı şeylerdir. Bunun sonucu olarak Ögenler'in öncül (4)’te tıbbın hayvanlara değer atfetmesini betimlediği önerme yanlıştır çünkü şu ana dek savunduklarımdan hayvanların değerinin araştırmacıların eylemlerinden kaynaklanamayacağı çıkmaktadır.

Bunlara ek olarak öncül (2) eğer ki ahlâkiliği temellendirmek için kullanılırsa şu açıdan türcü bir öncül hâline gelir: Hayvanlar bulundukları türlere göre ahlâki değerlerini almazlar, ahlâkilik ancak belirli kabul edilebilir özellikler üzerinden tanımlanırsa meşrudur. Yani sarışınların ahlâki olabileceği esmerlerin olamayacağı gibi bir ilke ahlâkilik kıstası için meşru değildir. Yani bir türü ya da bir türün belirli kapasitelerini norm olarak aldığımızda değil, normlarımızı sorumlu olduğumuz varlıkları kapsayarak aldığımız ölçüde meşru bir ahlâkilikten bahsedebiliriz. Yani biz sırf karmaşık varlıklar olduğumuz için daha ahlâki değiliz, bu karmaşık özelliklerin bazılarının ahlâkilikle ilgili olduğu için ahlâk ve değerlere sahibiz. Oysa bu tür bir kabul edilişte ilişki tersten kuruluyor. Böylelikle filogenetik skandalda daha yüksekte yer alan hayvan sırf daha kapasiteli diye ahlâkilik açısından değerli kabul ediliyor. Dediğimiz gibi insanın daha karşmaşık olması ve ahlâki fail olmak için yeterli olması sorumluluklarını azaltmaz. Böylelikle örneğin daha az karmaşık varlıkların daha karmaşık varlıklar yerine çok daha büyük acılar çekmesi de gayri ahlâki olur.

Öyleyse sonuç olarak diyebiliriz ki insanın insan olmayan hayvanların kullanımını sırf kendi yararına diye gerekçelendirilmesi ahlâki değildir. Böylelikle Ögenler’in argümanı insanların kendi yararı için hayvan kullanımını meşrulaştıramaz. Çünkü insanların yararı hayvanların yararı değildir ve hayvanların yararı en az insanlar kadar önemlidir.

Sonuç Yerine

Öyleyse başta sorduğumuz iki soru nasıl cevaplanabilir? Yani insanın hayvanları kullanımının hangi koşullarda meşru olduğu ve onlardan ne derece önemli olduğumuz soruları. Bence bu sorular dediklerimizden hareketle şöyle cevaplanabilirler. İnsanların hayvanları kullanımı ancak hayvanlar için yararlıysa meşrudur ve dediğimiz gibi hayvanlar en az insanlar kadar önemlidirler.

Bu dediklerimden olası teorik sorunlar çıkabilir, örneğin hayvanların yararına insanların zararına olan ya da bazı hayvanların zararına fakat bazılarının yararına olan durumlarda ne yapılacağı gibi. Fakat ben bunlar üzerinde durmak yerine sonuç kısmında önemli bulduğum başka birkaç şeyden bahsetmek istiyorum. Bahsettiğimiz Nietzsche’nin deli metaforunu şöyle özetlemek mümkün.

“Sabahın en aydınlık saatlerinde fener yakıp, pazarın orta yerine koşarak durmaksızın ‘Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!’ diye bağıran deli adamı hiç duymadınız mı? Tanrıya inanmayan birçok kişi vardı etrafta, deli adama kahkahalarla güldüler. Neden kayboldu? diye sordu içlerinden biri. 'Tanrı nerede?' diye bağırdı. Söylüyorum. Onu öldürdük – siz ve ben. Hepimiz onun katilleriyiz. Fakat bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl içip tüketebildik... Bu dünyayı güneşinin zincirinden kurtarınca ne yapmış olduk? Şimdi nereye doğru hareket ediyor? Ya biz şimdi nereye doğru hareket ediyoruz? Deli adam sonunda fenerini yere fırlattı, kırılan fener söndü. 'Çok erken gelmişim' dedi, “zamanım henüz gelmemiş. Bu muazzam olay hala yolda, hala başıboş geziniyor – insanların kulağına henüz ulaşamamış” (akt. Roney, 2013, s. 308).

Nietzsche’nin metaforunda deli kişi, deli olmasına rağmen diğerlerinin bilmediği bir şeyler bilir ve bunu dile getirir. Nietzsche’nin deli adam metaforuyla açıklamak istediği de Batı dünyasının üzerinde kurulduğu tanrı fikrinin sonu geldiğidir. Yani daha açıkça Aydınlanma’yla birlikte varlık, bilgi, ahlâk, dünya ve değerler tanrıya başvurulmadan temellendirilirler. Fakat Nietzsche’ye göre bunun ne anlama geldiği henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Ben bugün hayvan hakları savunuculuğunun benzer bir delilik içerdiğini düşünüyorum.

Çünkü yaklaşık bir biçimde diyebiliriz ki Aydınlanma tanrının yerine insanı koyar. Descartes’ın Cogito ergo sum tümcesiyle başlayan Kant ile temellendirilen “rasyonel saf ben” varlığın, bilginin, ahlâkın, dünyanın ve değerlerin tanrıya başvurulmadan fakat insana başvurularak temellendirileceğini ileri sürer.

Öyleyse bugün için hayvan hakları savunuculuğunun ve vejetaryanizm/veganizmin en önemli bildiği şeylerden biri -ve bu bildikleri onları deli yapar- tanrı yerine insanı koymanın bugün için sona geldiğidir. Bize en azından varlığın, ahlâkın, değerlerin ve dünyanın insana, sırf insan olduğu için başvurularak temellendirilmeyeceğini gösterirler ve böylece aslında “İnsan öldü!” derler.  Bugün için cogito’yu insan olarak anlamak var olan adaletsizlikleri meşrulaştırmaktan öteye gitmez.

Sonun sonu olarak, biz insanlar olarak ölülerimizi bile hayvanlara beslenmeleri için vermeyiz. İnsan olmayan hayvanları ölülerimizle besleyebilecekken beslemeyiz. Çoğu zaman ağaçlar için gübre hâline de sokmayız (5). Ölülerimizi gömeriz, belirli aralıklarla ziyaret ederiz ve onların ölülerini bile önemseriz. Eğer ölüme bu kadar önem veriyorsak ve ölümün olası anlamlarında bu kadar değerli olan bir yan varsa, neden bizden başka fakat bizim gibi ölümden korkan duyarlı varlıklar için ölümü önemsemeyiz? Neden ölümlerini bu kadar kolay temellendirmeye teşebbüs ederiz? Belki de sorun sahiden ölümün anlamını insan için anlamamızdadır. Öyleyse biz insanlar, eğer ki ahlâki olmayı bir değer olarak görüyorsak ve ayrıca kendi faydamıza da olan bir şeyleri istiyorsak, başka varlıklara acı vermeden acı duymayı, onları öldürmeden de ölmeyi öğrenmeliyiz. Başka bir deyişle faydamız için zorunlu olarak bir ölüm gerekiyorsa ölme sorumluluğunu alarak ölmeyi öğrenmeliyiz.

Notlar

(1) Vurgular bana aittir.

(2) <https://onculanalitikfelsefe.com/hayvanlara-borclu-oldugumuz-her-sey-pam-weintraub/> daha detaylı bilgi için. Vurgu bana aittir.

(3) <https://onculanalitikfelsefe.com/vejetaryenizm-uzerine-ahlaki-diyaloglar-michael-huemer/> bu benzeşim yollu argümanın benim için kaynağı Michael Huemer’dır. Eğer ki sadece araştırmalar değil de diğer kullanımlar da göz önüne alınırsa insanlığın en büyük soykırımı ve ahlâki sorunu olarak görülen Auschwitz ve hayvan katliamı arasında çok daha sıkı ilişkiler kurulabilir.

(4) Argümanları yeniden kurarken kusursuz bir kurulum aramıyorum. Sadece üzerlerinde daha rahat konuşabilmek adına bazı biçimselleştirmeler yapıyorum. Çünkü bu metindeki incelememde asıl amacım geçerlilik (valid) ya da güçlülük (inductively strong) kontrolünden çok önermelerin doğruluğu ya da yanlışlığı. Önermelere yaptığım itirazların argümanların öncüllerinin doğru olmadığını göstermesini umuyorum. Böylelikle bu ve buna benzer argümanların sağlam (sound)  ya da ikna edici (cogent) olmadığı sonucunu çıkarmamız için yeterli olduğunu düşünüyorum. 

(5) <https://www.capsulamundi.it/en/> insanları öldüklerinden sonra ağaçlar için gübre yapmaya dair. Öte yandan örneğin Türkiye’de hayvanlar ve hayvan yavruları deneylerde kullanılırken insan cenini ya da embriyosu da deneylerde kullanılamaz.

Kaynakça

Bekoff, M. (2020). Hayvanların Duygusal Dünyası (A. T. İpekçioğlu, Çev.). Beyaz Baykuş Yayınları.

Eşi̇tli̇, E. (2012). Hukuka Aykırı Hayvan Deneyleri. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi , 2 (2) , 16-24 . Retrieved from <https://dergipark.org.tr/en/pub/hacettepehdf/issue/44819/557463>

Roney, P. (2013). Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine . Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi , (20) , 305-322 . Retrieved from <https://dergipark.org.tr/en/pub/kaygi/issue/16208/169837>

Ögenler, O . (2015). Tıbbi Deneylerde Hayvan Kullanımı Üzerine Kısa Bir Değerlendirme. Cukurova Medical Journal. 4. 637. 10.17826/cutf.98524.


Yazar: Erim Bakkal

Erim Bakkal Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü lisans öğrencisidir.

İletişim Adresi: erimbakkal1@gmail.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neoliberalizmin Palyatifliği - Koray Saatçı

Francis Bacon - Cem Kamözüt

Bir Felsefe Yazısı (Bu da dahil) Nasıl Okunur? Nasıl Planlanır? Nasıl Yazılır? - Jeff McLaughlin

Ciddi Teoriler ve Şüpheci Teoriler: Muhtemelen Neden Kavanozdaki Bir Beyin Değilsiniz? - Michael Huemer

İnsan Haklarının İki Yüzü/Yüzlülüğü: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin İnsan Haklarının İhlalini Meşrulaştırma Aracı Olarak Kullanılması Üzerine - M. Yavuz İnan