Arda Denkel'in Felsefi Vizyonu - Stelios Virvidakis



Arda Denkel'in Felsefi Vizyonu – Stelios Virvidakis | Öncül Analitik Felsefe

Arda Denkel’in Felsefi Vizyonu – Stelios Virvidakis

 

(Çev. Efe Can Akdeniz)

 

Dünya Felsefe Kongresi’nin düzenleyicilerine ve özellikle Profesör Ioanna Kuçuradi’ye beni “Türkiye’de Felsefe” oturumuna katılmaya ve Arda Denkel’in çalışmaları üzerine konuşmaya davet ettikleri için teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum. Gerçekten, böylesine hayranlık duyduğum seçkin bir filozofun düşüncelerini sunmamın istenmesi benim için bir onur kaynağı olmuştur. Aynı zamanda, ne yazık ki artık aramızda olmayan ve çokça özlem duyduğum sevgili dostumun düşüncelerini dile getirmek, bu işin üzücü bir tarafıdır. [1]

Arda ile 1991 yılında, Yunanistan’ın Delphi şehrinde düzenlenen Balkan felsefe toplulukları konferansında tanıştım.[2] Prof. Dragona Monachou, beni Profesör Kuçuradi ile tanıştırmıştı; o da beni, Avrupa Analitik Felsefe Topluluğu’nda Türkiye’yi en yakışır şekilde temsil edecek kişiyle tanıştıracaktı. Birkaç yıl sonra onu, topluluğun yürütme komitesi adına aday olarak önerme fırsatım oldu; burada çok aktif, herkesin sevdiği ve saygı duyduğu birisi olarak yer aldı. Bu yazıda; Yunanistan’da, Türkiye’de ve başka yerlerde yaptığımız pek çok toplantı ve görüş alışverişine ilişkin güzel anılarım üzerinde çokça duramayacağım. Söylemem gereken tek şey, onun sıcaklığını, cömertliğini ve zekâsını ne kadar takdir ettiğimdir. İstanbul’da evlerinde beni her zaman en iyi şekilde ağırlayan Arda ve ailesinin misafirperverliğini ve nezaketini asla unutmayacağım. Ayrıca, Arda’nın, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü ile Atina Üniversitesi Felsefe ve Bilim Tarihi Bölümü arasında düzenli akademik iş birliği fikrini heyecanla benimsediğini ve de bunu teşvik ettiğini vurgulamam gerekir. O, bu iki bölümümüzün ilk ortak sempozyumuna katılmıştı ve eminim ki bu birlikte çalışmalığımızın günümüze kadar büyüyerek gelmesinden, birçok meslektaşını ve öğrencisini bir araya getirmesinden oldukça mutluluk duyardı.

Şimdi, ne yazık ki on beş dakikalık kısa bir sunumda Arda’nın felsefesinin özgünlüğünün, derinliğinin ve komplike yapısının hakkını veremeyeceğimden endişe duymaktayım. Onun ontolojiye ve dil felsefesine yaptığı önemli katkıların doğru bir şekilde değerlendirilmesi, bu konuda benden daha yetkin biri tarafından üstlenileceğini umduğum henüz yerine getirilmemiş olan bir vazifedir.  Aşağıda, Arda’nın görüşlerinin kısa bir özetini ve argümantatif stratejisinin çok kabaca bir taslağını sunmayı amaçlayarak kendimi bu konularla kısıtlı tutacağım. Mevzubahis argümanlar, en üst düzey analitik felsefeyle ilgilenen herkesin doğrudan ve dikkatlice üzerinde durması gereken türden argümanlardır. Dolayısıyla, onun argümanlarının inceliği, derinliği ve titizliğine dair doğru bir izlenim vermenin çok zor olduğunu düşünüyorum.  Bu nedenle, onun felsefi profilinin yalnızca bir bölümünü özetlemeyi umuyor ve sizi, onun eserlerini kendi başınıza incelemenin tadını çıkarmakla baş başa bırakıyorum. Yunan şair George Seferis’ten alıntı yapacak olursak, “Çam ağaçları nasıl rüzgâr gittikten sonra onun izini taşırsa, kelimeler de insan gittikten sonra onun izini taşır”[3]

Bu kısa ve öz sunumum esas olarak, ancak sadece bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla, onun merkezi görüşlerini geliştiren İngilizce kitaplarından faydalanacaktır; bu görüşler, daha önce tanınmış uluslararası dergilerde yayımladığı birçok makalesinde kaleme alınmıştır – ne yazık ki, onun Türkçe yazılarını okuyamamaktayım. Bahsi geçen kitaplar, Reality and Meaning: A Particularistic Point of View, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1995; Object and Property, Cambridge University Press, 1996; ve The Natural Background of Meaning, Kluwer, 1999’u içermektedir.

Arda öncelikle ontolojik meseleler karşısında hayrete düşüp büyülenmiştir; öyle ki, onun felsefi mizacı bize klasik Yunan filozoflarını, özellikle de Sokrates öncesi filozoflardan Aristoteles’e kadar olan düşünürleri anımsatır. O, özdeşliğin ve değişimin doğasını anlamayı, aynı zamanda gerçekliğin nihai yapısının net bir resmini elde etmeyi arzulamıştır. Dahası, ontolojik araştırmaları dil felsefesiyle, özellikle de antropolojik kaygılarıyla da ilişkili olan anlamın doğal temeline ilişkin soruşturmasıyla birlikte ilerlemiştir. Savunmak ve geliştirmek istediği geniş çaplı görüş, empirizm ve realizmin bir kombinasyonuydu. Bence, onun daha genel felsefi ilgiye sahip ana ve güvenli başarılarından biri, tutarlı bir empirizmin, sıklıkla düşünüldüğü gibi, mutlaka kapsamlı bir antirealizme yol açmadığını göstermiş olmasıdır.

Arda’ya göre doğal dünya, nesneleri oluşturan ve onlara içkin olan tikel özelliklerden oluşur. O, zihnimizin yaratımları olarak ele alınan ve tanıdığımız belirli benzerlikler temelinde inşa edilen tümellerin kavramsalcı [conceptualist] bir açıklamasını savunur. Doğal özelliklerin soyut tikeller olarak var olabileceği şeklindeki aşırı nominalizmi ve trop [Trope] teorisini reddetmiştir. Arda’ya göre, bu tür özelliklerin somut olması veya somut şeylerin yönleri olması gerekir. Bunların her zaman tözlere içkin olması gerektiği söylenebilir, ancak tözler ayrı, altta yatan bir alt tabaka içeriyormuş gibi ele alınmamalıdır, çünkü bizzat özelliklerin kendilerinin bir araya gelmesiyle oluşurlar.

Deneyim dünyamızı oluşturan nesnel bağlantılar, özelliklerin veya niteliklerin keyfi ve gelişigüzel birleşimleri değil, yapısal bağlantılardır. Bu tür bağlantılar aynı zamanda tikel olarak da düşünülmelidir. Bunlar, uzaya yayıldıklarında özler; zamana yayıldıklarında ise nedenler olarak tasavvur edilirler. Aslında Arda, özleri ve nedenleri, bağlandıkları niteliklerin doğalarından türeyen ve sırasıyla uzay ve zamanı işgal eden karmaşık yapısal özellikler olarak tanımlar. Özsel bağlantılar ve nedensel ilişkiler benzerlik gösteren tikeller olmalarına karşın, tamamen tekil ya da eşsiz değildirler.

Böylece deneyimimizin dünyasındaki birlik ve düzen açıklanabilir. Özellikler varlıksal olarak tamamlanmamış (doymamış) varlıklardır ve bu nedenle “somut” ve “özsel” doygunluk örneklerinde “doygun” olabilmeleri için nesnelerde içkin olmaları ya da diğer belirli özelliklerle birleşimleri gerekir. Özsel doygunluk ne dışsal ne de tamamen içseldir (Arda, bağıntılı olanların doğasından kaynaklandığı için “içdışsal” gibi kendi ürettiği bir terim kullanır). Özelliklerin tözlerde bir arada bulunmasını ve içkinliğini zorunlu kılan ve özsel ve nedensel karmaşık yapısal özelliklerin oluşmasını gerektiren Arda’nın temel öğeleri olan “özellik-geçişleri” ve “varlığın tamamlanması”dır (doygunluk).

Arda teorisini, onu daha iyi, daha doğru bir kategoriler dizisiyle değiştirmeye çalışan “revizyonist” bir açıklamayla inşa etmekten ziyade, deneyim dünyamızla ilgili kavramsal şemamızın yapısını ortaya koymaya çalışan “betimleyici” bir metafizik olarak sunmaktadır. Burada, Arda’nın Peter Strawson’ın öğrencisi olduğunu hatırlamamız gerekir; Strawson, Individuals [Bireyseller]adlı eserinde “betimleyici metafizik” kavramını tanıtmıştır (bu eser “Betimleyici Metafizik Üzerine Bir Deneme” olarak da tanımlanır). Arda, ontolojisinin doğa bilimindeki gelişmeleri görmezden gelemeyeceğine inanıyordu, “görülür” olanın ontolojisiyle ilgilendiğini açıkça belirtmişti, dünyanın bilimsel imgesiyle değil (Sellars’ın ayrımını kullanırsak).

Ayrıca, “The Problem of Reconciliation” [Uzlaştırma Sorunu]  (Yunanistan’da Neusis dergisinde yayınlanan ve Yunancaya çevrilen iki makalesinden biridir; diğeriyse Deukalion’da yayınlanan “On the Cause of Sensory Experience”dır [Duyusal Deneyimin Nedeni Üzerine]) başlıklı makalesinde, ampirist temellerde gündelik deneyimimizin nesnelerine realist, fiziksel teori tarafından kabul edilen mikroskobik varlıklara ise antirealist bir yaklaşımı savunmuştur. (Karşıt görüşü aşırı rasyonalist olarak değerlendirmiş ve fazla “Eleatik”[4] olarak nitelendirmişti). Benzer şekilde, betimleyici bakış açısıyla, görünür imgeye dair sezgilerimize saygı göstererek, Quine’ın bilimci indirgemeciliği kadar ileri gitmeyen doğalcı bir duruşu savunmuştur.

Gerçekten de kısmen doktora tezine dayanan The Natural Background of Meaning  [Anlamın Doğal Arka Planı] başlıklı son kitabı, anlamın doğal dünyadan nasıl ortaya çıktığına dair büyüleyici bir evrimsel açıklama sunar. Chomsky ve Davidson gibi isimlere karşı argümanlar öne sürüp, Locke ile Grice’ın görüşlerinden faydalanarak, dirimsiz doğada bulunan doğal işaretlerin (örneğin, dumanın ateşin varlığına işaret etmesi) varlığından, hayvanların içgüdüsel tepkilerine ne tamamen doğal ne de tam anlamıyla geleneksel olan insanın durum-anlamına ve nihayetinde geleneksel, dilsel anlamlara kadar bir derecelenme olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Her ne kadar tartışmalı olsa da onun varsayımsal hikayesi, insan ve hayvan davranışlarının analizleri arasındaki Kartezyen ikilikten nasıl kaçınılabileceğini açıkça ortaya koymaktadır.

Son olarak, şahsen özellikle ilginç bulduğum husus, Arda’nın anlamların aktarımı olgusuna dair öncüllerden dünya hakkında (ontolojisinin bazı ana ilkeleriyle uyuştuğunu göstermeye çalıştığı) metafiziksel sonuçlar çıkarma çabasıdır. Arda’ya göre, anlamın oluşması ve takdir görmesi için gerekli olan kamusal olarak araştırılabilir niyetler bulunmadıkça, iletişim mümkün hale gelemez (Grice); ve bunların olması da atıfta bulunabileceğimiz nesnel bağlantılar ve zaman akışı veya geçişine bağlıdır. Böylece, Arda, ünlü statik zaman anlayışına karşı çıkarak, dinamik bir zaman anlayışı ortaya koymaya çalışmaktadır.

Görüldüğü üzere Kant ve Wittgenstein’ın yöntemlerinden haz etmeyen Arda, hiçbir yerde transandantal bir argümana atıfta bulunmaz. (Aslında, Reality and Meaning’de ve The Natural Background of Meaning’de Kantçı pozisyonlara karşı çıkmaktadır). Bununla birlikte, Arda’nın anlatısının Strawson’ın transandantal yaklaşımını anımsattığını düşünüyorum: O, erken dönem Strawson gibi şüpheciliği, solipsizmi ve idealizmi kesin bir şekilde çürütmekle ilgilenmemektedir. Çünkü bunları çok ciddiye almayıp, güçlü transandantal argümanlara ihtiyaç duymamış olabilir. Aslında, en iyi açıklamalarda bulunabileceği çıkarımlara başvuruyor ve transandantal bir tarzdan ziyade natüralist bir tarzı benimsiyor gibi de görünmektedir. Yine de ana düşüncesinin transandantal bir yorumuna karşı çıkmayacağını, önemli niteliklerle birlikte, muhtemelen reddetmeyecektir (Nasıl olsa, Barry Stroud’un Strawsoncı transendental argümanlara yönelik eleştirilerinden haberdar olmalıydı).

Yukarıda da belirttiğim gibi, Arda’nın görüşlerini ve tartışma metodolojisinin detaylarını daha fazla açamayacağım. Ancak, onun en önemli görüşlerinden bazılarına katılmadığımı ve bazı temel öncüllerine itiraz etmeye hazır olduğumu düşünmekteyim. Ayrıca, onun betimleyici metafiziğinin sezgisel sonuçlara sahip olduğuna ve nedensellik ya da özelliklerin bir arada bulunması ve ilişkilerin karmaşık yapısal özellikler olarak yorumlanması hakkında ilk bakışta tuhaf görüşlere yol açtığına inanıyorum. Şüphesiz ki, Arda bu kadar erken bir yaşta aramızdan ayrılmasaydı, teorisini yeniden gözden geçirir ve geliştirir, ayrıca kasıtlı olarak bir kenara bıraktığı diğer önemli metafiziksel meseleleri —örneğin, zihinsel durumların doğası ve matematiksel nesneler gibi soyut varlıkların ontolojik statüsü gibi konuları— çalışmaya devam ederdi. Ona sormak isteyip de fırsat bulamadığım o kadar çok şey var ki; sık sık kendime onun şu ya da bu söze ya da itiraza nasıl yanıt vereceğini, çeşitli sorulara ne cevap vereceğini soruyorum; örneğin, özelliklere [properties] ilişkin tikelci [particularistic] görüşünü ahlaki realizme yöneltmek mümkün olur muydu? Kant’ın transandantal idealizminin daha zayıf ve daha makul bir yorumuyla nasıl başa çıkardı? Hangi üstbenlik [supervenience] anlayışlarını tercih ederdi? Her halükârda, Arda’nın çalışmalarının kalitesine olan hayranlığımı bir kez daha ifade ederek ona olan saygılarımı sunmak istiyorum. Onun kitapları, sadece talepkar ve titiz düşünmeyi gerektiren birer egzersiz olarak değil, aynı zamanda dünyaya dair önerdiklerinin yanı sıra daha fazla geliştirilebilecek, önemli konulara uygulanabilecek nüanslı ve dikkatle çizilmiş dünya tablolarıymışçasına incelenmesi gereken analitik felsefenin eserleri olarak kalacaktır.

Dipnotlar

  • [1]  Bu makale, Stelios Virvidakis tarafından “The Proceedings of the Twenty First World Congress of Philosophy” [21. Dünya Felsefe Kongresi Bildirileri] için sunulmuştur. Yunan filozof Virvidakis, aynı zamanda hocamız Arda Denkel’in de oldukça yakın bir dostudur. Makale, yazarın izni doğrultusunda Öncül Analitik Felsefe Dergisi için Türkçeye tercüme edilmiştir. (ç.n.)
  • [2] Stelios Virvidakis ve Arda Denkel’in tanışıklığı üzerine Arda Denkel’in eşi sevgili Ayşegül Denkel, Öncül Analitik Felsefe Dergisi’ne yaptığı bir röportajda bize şu cümleleri aktarmaktadır: “Yurtdışında bir konferansta Stelios Virvidakis adında Yunan bir analitik felsefeci ile tanıştı. Öncelikle onlar Arda’yı bir seri konferans vermek üzere davet ettiler. Atina Üniversitesi, Atina’da bulunan Amerikan Üniversitesi, Selanik Üniversitesi ve Girit’te konferanslar verdi. Daha sonra ise 1998 yılında Stelios Türkiye’ye geldi ve ODTÜ’de Bilkent’te sunum yaptı. Çok iyi dost olduk kendisiyle. Diyebilirim ki Boğaziçi Üniversitesi ve Atina Üniversitesi arasında dostluk köprüsü kuruldu. Yunanistan’da olduğumuz sürede duyan herkes Arda ile tanışmak üzere geldiler. Sonraki yıllarda her gittiğimiz yerde olağanüstü bir karşılama ve sevgi gördük Yunanistan’da.” (ç.n.)
  • Röportajın tamamını okumak için: Bizim Değerli Hocamız Arda Denkel: Ayşegül Denkel ile Röportaj – Taner Beyter
  • [3] Şiiri İngilizceye tercüme edenler: E. Keeley & P. Sherrard (y.n.)
  • [4] Elea okulu geleneği kastediliyor. (ç.n.)


Yazar: Stelios Virvidakis

Çevirmen: Efe Can Akdeniz

Efe Can Akdeniz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü lisans öğrencisidir.

İletişim Adresi: efecannakdeniz@gmail.com

Not 1: Çeviriyle ilgili önerileri için Dr. Öğr. Üyesi Alper Yavuz’a teşekkür ederim.

Not 2: Bu içerik ilk kez Öncül Analitik Felsefe Dergisi’nde 10 Şubat 2025 tarihinde yayımlanmıştır.

https://onculanalitikfelsefe.com/arda-denkelin-felsefi-vizyonu-stelios-virvidakis/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neoliberalizmin Palyatifliği - Koray Saatçı

Francis Bacon - Cem Kamözüt

Bir Felsefe Yazısı (Bu da dahil) Nasıl Okunur? Nasıl Planlanır? Nasıl Yazılır? - Jeff McLaughlin

Ciddi Teoriler ve Şüpheci Teoriler: Muhtemelen Neden Kavanozdaki Bir Beyin Değilsiniz? - Michael Huemer

İnsan Haklarının İki Yüzü/Yüzlülüğü: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin İnsan Haklarının İhlalini Meşrulaştırma Aracı Olarak Kullanılması Üzerine - M. Yavuz İnan