Ciddi Teoriler ve Şüpheci Teoriler: Muhtemelen Neden Kavanozdaki Bir Beyin Değilsiniz? - Michael Huemer

 



Ciddi Teoriler ve Şüpheci Teoriler: Muhtemelen Neden Kavanozdaki Bir Beyin Değilsiniz? - Michael Huemer

(Çev. Emre Kahvecioğlu)

Bu yazımda ciddi bilimsel teoriler ile BIV (kavanozdaki beyin – Brain In a Vat) benzeri teorilerin farkını açıklayacağım.

 

1. Kuşkucunun Argümanı:

 Bilim insanlarının bir beyni içi sıvı dolu bir kavanozda canlı tutmayı başardığını hayal edin. Beynin elektrik aktivitesini okuyarak beyni 21. yüzyılın başındaki yaşamın mükemmel bir simülasyonunu oluşturmak için uyarırlar (BIV teknolojisi geliştirilmeden önce). Kavanozdaki bir beyin hakkındaki blog yazısını okuma simülasyonu bile programlayabilirler.

 Kuşkucular da sizin kavanozdaki bir beyin olduğunuza dair hipotezin (BIVH – Brain In a Vat Hypothesis) çürütülmesinin bir yolu olmayacağına dikkat çekerler. Deneyimlediğiniz her şey bilim insanlarının programladığı bir simülasyonun parçası olarak da açıklanabilir. Bu yüzden de asla kavanozdaki beyin olup olmadığınızı bilemezsiniz.

 Bu argümanın daha güçlü bir hali ise dış dünya ile ilgili, koşullu herhangi bir önermeye inanmayı asla gerekçelendiremeyeceğinizi iddia eder. P koşullu bir dış dünya önermesi olsun, mesela; “ellerim var” ya da “bu bir sincaptır” gibi:

 1. Eğer BIVH’e inanmak için gerekçeniz varsa P’ye inanmak için de gerekçeniz olur.

 2. BIVH’e inanmak için herhangi bir gerekçeniz yoktur, çünkü:


a) BIVH sizin gerçekte edindiğiniz türden duyusal deneyimlere sahip olacağınızı söyler.

b) Genel olarak eğer H, E’yi öncelerse, E H’ye karşı yeterli bir delil oluşturmaz.

c) BIVH ile alakalı sahip olduğunuz tek delili de duyusal deneyimleriniz oluşturur.

d) BIVH’e karşı hiçbir deliliniz de yok. (a, b, c’den çıkar)

e) Eğer BIVH’e karşı deliliniz olursa BIVH için gerekçeniz olur.

f) Böylece BIVH için gerekçeniz de yoktur. (d ve e’den çıkar)

 

3. Bu yüzden P’ye inanmak için hiçbir gerekçeniz yoktur. (1 ve 2’den çıkar)

 

Diğer kuşkucu senaryolar da buna benzerdir (yanıltıcı tanrı hipotezi, rüya hipotezi).

 BIVH’in kötü bir teori olduğunu çünkü doğrulanmasının imkânsız olduğunu tartışacağım. Buna karşılık da gerçek dünyayı algıladığımız hipotezi (RWH – Real World Hypothesis) kanıtlamalarımız ile destekleniyor ve RWH’i BIVH’ye kıyasla çok daha muhtemel kılıyor.

 

2. Olasılıkla İlgili Madde:

 Bir argümanın (sizin göre) olasılığı, kanıtınıza göre gerekçelendirilme derecesine ya da ona güvenmeniz gereken güvenin derecesine gibi bir şeydir.

 Olasılığın özellikle de önemli bir ilkesi de Bayes’in Teoremidir:

P(h|e) = P(h) * P(e|h) / P(e)

“P(h|e)” ifadesi “e verildiğinde h’nin olasılığı” olarak okunur. Bu, e’nin kanıtını keşfettikten sonra h’ye sahip olmanız gereken inançtır. P(h) fonksiyonu (e keşfedilmeden önce, h’nin ilk olasılığı), P(e|h) (h doğruysa e’nin doğru olma olasılığı ya da h’nin e’yi tahmin etme derecesi) ve P(e) (e’nin ilk olasılığı).

 

3. Yaygın BIVH Görüşü Onaylanmıyor:

 

Tutarlılığın Olasılıksızlığı:

 

BIVH’i sadece sizin bilim insanları tarafından bazı deneyler için uyarılan kavanozdaki bir beyin olduğunuzu iddia eden bir hipotez olarak ele almış olalım. İşte BIVH’in yaygın olarak ele alınış biçimi de tam olarak böyledir.

 Bu durumda da kuşkucu argümandaki öncül 2a (BIVH sizin gerçekte edindiğiniz türden duyusal deneyimlere sahip olacağınızı söyler) yanlış olacaktır.

 Yaygın olan BIVH bunu kastetmez; aslında o, bilim insanlarının neden olabileceği herhangi bir deneyim serinizle uyumludur. Sıradan bir yaşamın mükemmel bir simülasyonunu oluşturabilecek bu deneyimler serisi, uyarılabilecek bir beynin sahip olabileceği bütün olası deneyimlerin yalnızca küçük bir aralığıdır.

 Bu aralığın ne kadar küçük olduğunu belki kavrayamayabilirsiniz, bu yüzden bunu detaylandırayım. Bir keresinde bilgisayarımı rastgele görüntüler üretmesi için programlamıştım. Yani 1000 x 1000’lik bir çerçeve içindeki her bir pikseli farklı bir renge boyayacaktı. Ardından da bu görüntüleri oluşturup onlardan bir slayt sunumu oluşturması için tekrar programladım.

 Peki bu slayt sunumu neye benziyordu? Televizyonda bir şey olmadığı zamanki gibi durağan bir görüntü sunuyordu. Görüntülerin hiçbiri bir köpek yavrusuna, bir nebulaya ya da dikkate değer herhangi bir şeye benzemiyordu. Bu yaptığım programlamayı ömrünüzün sonuna kadar da çalıştırabilirsiniz, fakat yine de hiçbir olasılıkta elinizdeki görüntü herhangi bir şeye benzemeyecektir.

 İşte bu da neredeyse bütün olası görüntülerin sanki durağanmış gibi gözüktüğünün örneğidir.

 Bunun bir genellemesi de neredeyse bütün deneyim kümelerinin gerçek dünya deneyimleri ya da herhangi bir şeyin deneyimlenmesi gibi gözükmede başarısız olmasıdır. Yaygın BIVH’in sizin deneyimleriniz hakkında önceden herhangi bir tahmin yapamadığından ve gerçek dünyayı algılayan normal bir insanın deneyimlerine %0’a yakın bir oranla benzemesi; BIVH’de verilen bu normal insanın deneyimlerine sahip olma olasılığınızın sıfıra yaklaştırır. Bu nedenle de Bayes’in Teoreminde, P(e|BIVH)’in oldukça düşüktür, dolayısıyla P(BIVH|e) de oldukça düşüktür.


İtiraz

 Bilim insanlarının sebeplerini ve yeteneklerini düşündüğünüzde ise P(e|BIVH) o kadar da düşük değildir. Elbette bir beynin durağanlığı deneyimlemesini programlayabilirler ama bunu istemeleri de pek olası değildir. Gerçek dünyadaki yaşamın bir simülasyonunu yapmayı istemeleri, a priori şekilde, daha muhtemeldir.

 Yanıt ise yeterince makuldür. BIVH’in sağlayabileceği muhtemel deneyimleri doğrudan düşünerek olasılıkları atamak yerine BIV deneyimlerinden sorumlu bilim insanlarının özelliklerini düşünerek bunu yapabiliriz. Sadece çok ufak bir olasılık aralığının şu andaki deneyimlerinize benzer deneyimler yaşamanıza sebep olacağı da halen doğrudur.

 İlk olarak, eğer bir grup bilim insanı bir BIV oluştursaydı onların yapabileceği geniş bir yetenekler alanı vardır. Bu alanın ise yalnızca çok küçük bir parçası hiçbir kusur, hata veya eksiklik olmadan beynin gerçek yaşamın mükemmel bir simülasyonunu deneyimlemesini sağlayabilir.

 İkincil olarak da eğer bir grup bilim insanı bir BIV oluştursaydı 21. Yüzyılın başlarındaki sıradan bir yaşamın deneyimlendirilmesini istemeleri ile sonuçlanabilecek dar bir motivasyon aralıkları olacaktı.

 Bilim insanlarının bu modeldeki önemi ne olabilir ki, şeklinde bir soru sormak mantıklı mıdır? İyi niyetli olsalardı eğer sanırım hayatınızın daha iyi ve bununla beraber keyifli ve daha az kederli olmasını beklerdiniz. Eğer kötü niyetli olsalardı da çok daha fazla keder olurdu. Eğer erdeme değer verselerdi hayatınız sizi ahlaki erdeminizi geliştirmeniz için optimize ederdi. Eğer eğlence isteselerdi de çok yüksek bir ihtimalle hayatınızı seyretmek eğlenceli olacaktı vs. Bilim insanlarına bağlayabileceğiniz tek motivasyon da her şeyin tıpkı simülasyonun kontrol kısmında sanki hiç kimse yokmuşçasına gözükmesi arzusudur.

 Bu nedenle de BIV teorisinde iki parametre bulunmaktadır; bilim insanlarının motivasyonları ve kabiliyetleri, bunlar da deneyiminizin karakterini önceden anlamanız için çok spesifik değerlere ayarlanmalı ve burada da onların bu değerlere sahip olmasını beklememiz için hiçbir bağımsız motivasyon yoktur, yani tamamen ad hoc’tur.

 Aslında bu parametreler de neredeyse her deneyime uyum sağlamanıza imkân sağlar. Deneyiminiz nasıl olursa olsun “Bilim insanları tam olarak bunu deneyimlememi istedi.” diyebilirsiniz.

 

Gerçek Dünya Hipotezi: RWH

 Belki de RWH, tıpkı P(e|h) gibi düşük bir olasılığa sahiptir. Diyebilirsiniz ki: “RWH sadece bizlerin dış dünyayı algıladığımızı söyler, fakat bu da tek başına deneyimlerinizin seyrini açıklamaz. Gerçek deneyimlerinizi açıklamak için de dışarda hangi nesnelerin var olduğu ve onların hangi özelliklere sahip oldukları üzerine son derece spesifik ve ad hoc varsayımlarda bulunmanız gerekir. İşte bu da tam olarak BIVH dediğiniz şeydir.”

 Cevap olarak da ilk başta anlatmak istediğim deneyim özelliğinin oldukça genel bir gerçek olarak sıradan bir insanın hiç de spesifik detayları olmayan deneyimlerine benzediğidir. BIVH ise genel gerçekleri hiçbir spesifik ad hoc varsayım yapmadan açıklayamıyor bile, fakat RWH’e bakarsak eğer, hiç de ad hoc varsayımlara ihtiyaç duymadığını görürüz ki buradan da bunların paralel olmadığına varılabilir.

İkincil olarak da BIVH’in yanlış olduğunu gösteren herhangi bir deneyimi düşünmek zor olduğundan da RWH’in yanlışlığını gösteren deneyimleri kolayca niteleyebilirsiniz. Belki de RWH, uygun deneyimlere sahip olmanızı zorunlu bir şekilde gerektirmiyordur fakat yine de sizin bunu ummanıza öncülük ediyordur.

 Alternatif olarak da bilgisayar hatalarının sonucunda oluşan “matrixteki küçük hataları” da deneyimleyebiliyorsunuzdur.

 Ya da alışılmışında dışında, çok iyi tasarlanmış ve birtakım entelektüel değerleri desteklemek için kurulmuş bir yaşam da sürebilirsiniz. Örneğin; yaşamınız zevk, erdem, estetik değer ya da entelektüel dürtü üretmek için optimize edilmiş gibi gözüküyorsa eğer bu da BIVH ya da Simülasyon Teorisinin RWH’i aştığını destekler.

 Yani RWH, kuşkucu hipotezlere gerçekten de paralel değildir çünkü RWH kuşkucu teorilerini yanlışlanamayacağı bir doğrultudadır.

 

Neden Yanlışlanabilirlik Önemseniyor?

 Ya da daha genel olarak; neden bir teoriye karşıt oluşturabilecek bir kanıtın olasılığı önemseniyor?

 Aslında bu bir, e’nin h’nin olasılığını artırdığı ve de e’nin ise h’nin olasılığını düşürdüğü bir olasılık teoremidir.

 P(h|e) > P(h) ancak ve ancak P(h|e) < P(h)

 Bundan dolayı da eğer teorinize karşı hiçbir şey bir kanıt olarak sayılmazsa aynı şekilde hiçbir şey de teoriniz için kanıt olarak sayılamaz.

 Kuşkucu senaryolardaki problem ise (neredeyse) hiçbir şeyin ne olumlu ne de olumsuz olarak bir kanıt sayılayamayacağı ve bunun sebebi ise olup biten her bir şey için aynı şekilde uyum sağlamalarını sağlayabilen parametrelere sahip değillerdir ve bu yüzden de bizim herhangi bir kanıtımız da yoktur.

 Buna karşılık da RWH yukarıda bahsettiğimiz kanıtlar ile yanlışlanabilir. Dolayısıyla da bu şeylerin yanlışlanmalarının meydana gelmesi RWH için kanıt teşkil eder.

 

4. Kısıtlı BIVH

 BIVH’i, teoriye göre bilim insanlarının mükemmel bir simülasyon yapma yeterliliğine sahip olduklarını ve de olağan, sıradan bir hayata benzer bir deneyim yaratmaktan fazlasını istemediklerini şart koşarak yeniden tanımladığımızı varsayalım. Bu durumda P(e|BIVH) gerçekten 1’dir. Bu da teknik açıdan önceki bölümün itirazını önlemiş olur.

 Elbette bu sizi hiçbir yere vardırmaz. Yalnızca düşük öncelikli bir olasılık için düşük olasılıkla işlem yapmış olursunuz. Yani bu şartları hipotezin içinde kurarak hipotezin olasılığını, P(e|BIVH)’i, artırdığınız zamanki aynı faktörle hipotezin başlangıçtaki olasılığını, P(BIVH)’i, düşürürsünüz.


 5. Bilimsel Teorilere Karşı BIV Benzeri Teoriler

 1787’de yaşadığınızı düşünelim ve gökyüzündeki gezegenlerin gözlemlenen hareketlerini anlamlandırmaya çalışıyorsunuz. Kepler gezegensel hareketler için üç yasa öne sürmüştü, bunlar dünyanın ve gezegenlerin eliptik yörüngelerde hareket ettiğini ve de güneşin tek bir odakta olduğunu içeriyordu (2 yasa daha var). Peki neden bu şekilde hareket ediyorlardı? Newton da kendi yerçekimi yasasını ve de Dünyanın ve diğer gezegenlerin neden bu yörüngelerde hareket ettiklerini açıklayan hareket kanunlarını öne sürmüştü. Bu oldukça havalı bir şey.

 Şimdi de bir filozofun ortaya çıkıp da alternatif bir teori öne sürdüğünü varsayalım: Belki de Tanrı doğrudan gezegenleri itiyordu. Onları nerede görürseniz görün, tanrının onları itmeye karar vermesi açıklamanın kendisidir. Bu oldukça basit bir açıklama olup Newton’un zamanında nerdeyse herkesin üzerinde hemfikir olduğu nedenlere (Tanrı’ya) dayanır. Yani oldukça iyi bir teori, değil mi?

 Hayır, esasında saçma bir teori. Bu nedenle de herhangi bir kimse ne böyle bir önermeyi ortaya atar ne de hiçbir bilim insanı da böyle bir şey önermez.

 Gezegensel Hareketin Tanrısal Teorisi’ndeki (God Theory of Planetary Motion) problem ise her şeyi çok fazla açıklamasıdır; hangi gezegenden bahsedildiğinin bir önemi yoktur, hepsine “Tanrı yaptı” diyerek aynı açıklamayı getirebilirsiniz.

 Buna karşılık, Newtoncu teori de herhangi bir şeye alan açamaz (en azından doğal olarak yapamaz). Eğer gezegenler kare yörüngelerde hareket etse ya da rastgele şekilde sıçrasalardı bu gerçekten de Newton için açıklaması çok güç olurdu. Bu tür şeyler yine de Newton’un teorisinin yanlış olduğunu göstermezdi çünkü her zaman bilinmeyen kuvvetleri ya da ışınlama yeteneklerini varsayabilirsiniz. Ama Newton’un teorisi bu türden şeyleri doğallıkla açıklayamıyor ya da bunları gözlemlenen hareketlerle aynı yoldan da açıklayamaz.

 

Sonuç

 Kuşkucu hipotezdeki yanlışlık da bilimsel olmayan teorilerdeki yanlışlık ile genel olarak aynıdır ve bu da test edilemez olup yine de herhangi bir kanıtı açıklayabiliyor olmalarıdır. 


Yazar: Michael Huemer

Çevirmen: Emre Kahvecioğlu

Emre Kahvecioğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe bölümü lisans öğrencisidir. 

İletişim Adresi: emrekahvecioğlu25@gmail.com

Not: Bu içerik ilk kez Öncül Analitik Felsefe Dergisi’nde 5 Temmuz 2024 tarihinde yayımlanmıştır. 

https://onculanalitikfelsefe.com/ciddi-teoriler-ve-supheci-teoriler-muhtemelen-neden-kavanozdaki-bir-beyin-degilsiniz-michael-huemer/

Metnin Aslı: https://fakenous.substack.com/p/serious-theories-and-skeptical-theories

 








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neoliberalizmin Palyatifliği - Koray Saatçı

Francis Bacon - Cem Kamözüt

Bir Felsefe Yazısı (Bu da dahil) Nasıl Okunur? Nasıl Planlanır? Nasıl Yazılır? - Jeff McLaughlin

İnsan Haklarının İki Yüzü/Yüzlülüğü: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin İnsan Haklarının İhlalini Meşrulaştırma Aracı Olarak Kullanılması Üzerine - M. Yavuz İnan