Tuzlu Bir Tatlı Nasıl Eleştirilmeli? - Cem Kamözüt
Tuzlu Bir Tatlı Nasıl Eleştirilmeli? - Cem Kamözüt
Bir gün misafirlikte aşure ikram etmişlerdi. Damak tadım annemin yemekleriyle geliştiğinden, aşure denince de şöyle düşünmüştüm: “bakalım annemin yaptığı kadar güzel yapabilmişler mi?” Annemin aşuresinin tarifini veremeyeceğim; tadı da anlatılmaz, yaşanır! Çok sevdiğim bir tatlıdır kendisi. Lakin önüme gelen aşureyi annem yapmamıştı ve tadını aldığım ilk anda ikram edilen “sözde-aşure”den nefret ettim. Her şey bir yana tuzluydu! Yani olacak iş mi? Tuzlu tatlı olur mu? Evet insanların damak zevkleri farklı olabilir, zevkler ve renkler vs. ama tatlıya tuz koymak nedir? İnsaf!
Ama bu tatsız (fena halde tuzlu) anımı burada paylaşırken pozitivist olduğumu anımsadım. Öyleyse aşurenin ne olduğuna herkes için karar verme yetkim olmadığını kabul etmeliyim. Aşurenin seçilen bir tarife uygun biçimde yapılıp yapılmadığı sorusu ile hangi aşure tarifinin seçilmesi gerektiği soruları farklı tip sorulardır. Ve ev sahibim annemin tatlı tarifini yapmaya çalışırken yanlışlıkla içine tuz boca etmiş bir beceriksiz değildi. O, farklı bir aşure tarifi kullanmaktaydı. Olasıdır ki kendi tarifine göre pek de başarılı bir iş çıkartmıştır.
Elbette benim o aşureyi yememe hakkım olmalı; ama ev sahibimim kötü aşçı olduğunu söyleyemem. Hatta tatlı yapmayı bilmediğini bile söyleyemem; zira hiç tatlı yapmaya çalışıp da beceremediğini görmedim. Benim yiyemediğim tuzlu aşureyi hazırlarken amacı, tatlı yapmak değildi.
Belirli bir aşurenin “iyi” olup olmadığından önce aşurenin iyi olmasından ne anladığımıza karar vermek lazım. Belli ki ev sahibim ve ben bu konuda farklı düşünüyorduk.
Bir arkadaşım geçenlerde Scruton’ın şu yazısına dikkatimi çekti: http://www.e-skop.com/skopbulten/modern-sanatin-sarsma-gucune-ne-oldu/2251 Scruton’ı da pek severim ama sanat konusunda yazıp çizmese daha çok seveceğim. Çünkü bu yazıda da görülebileceği gibi, tuzlu aşure yapmaya çalışan birini, tatlı yapmayı becerememekle suçlayacak kadar mevzudan uzak.
Şöyle buyuruyor: “Sanat konseyinin bürokratları ve yüksek kademelerdeki müze çalışanları ne zaman kendi oturma odalarına asmayı akıllarından dahi geçirmeyecekleri bir şeye milletin parasını harcayacak olsalar,” “çığır açıcı” gibi terimlerle eserleri överlermiş. Burada “kendi kendine yeten eleştirmenler camiası” bir tür sahtekarlıkla suçlanmakta.
İyi de sanat eserinin oturma odanızın duvarına asmak isteyeceğiniz bir şey olması gerektiğini nereden çıkardınız? Asla yemeğinin üstüne tatlı olarak yemeyeceği bir aşureye “çok lezzetli” diyenlerin, yemekten anlamayan sahtekarlar sürüsü olduğunu söylemek makul mü gerçekten?
Pisuarlar ve formaldehite batırılmış köpekbalıklarının sanat diye yutturulmayı çalışıldığı bir kültür endüstrisini eleştirmekte yazısında. Oysa kimsenin böyle bir şey yapmaya çalıştığı yok. Duchamp pisuarların sanat eseri olmadığının farkında. Tuvaletleri koruma altına alalım falan demiyor. Onun savı, Roma’daki fıskiyeli çeşmelerin sanat eseri olduğu. Dükkandan alabileceğiniz, bir ustaya döşetebileceğiniz fayanslarla sanat eseri yapılabilir diyor. O da hırdavatçıdan aldığı böyle bir malzemeyi işlevini anlamını dönüştürerek sanat eseri haline getirmiş. Ancak Scruton, eserin adını anmayı gerekli görmüyor, ona çeşme değil pisuar diyor. Yani anlamıyla, dönüştürülmüş haliyle değil yapımında kullanılan malzemeyle ilgileniyor yalnızca. Bunun Michelangelo’nun Davut’una mermer parçası demekten pek bir farkı yok. Ölümün, Yaşayan Birinin Zihnindeki Fiziksel İmkansızlığı için de benzer bir durum söz konusu.
Tabi standartların farklı olduğu durumlarda yeni ölçütleri tanıyamayan eski kafalıların, kendi ölçütlerini başkalarına dayatması sık görülen bir durum. Davut da ilk yapıldığında halkın bir bölümü tarafından taşlanmış. Bir peygamberi çıplak olarak betimlemek, ilgili öyküyü doğru anlatamamak bir beceriksizlik olarak görülmüş. Karşısına geçende derin dini duygular uyandırmayan işlere övgüler yağdıran sahtekarlara kızmışlar.
Birisi gerçekten devrimci bir fikirle ortaya çıktığında fikri devrimci yapan, eski ölçütleri terk etmemizi talep ediyor oluşudur. Oysa insanlar gelenek severler. O nedenle devrim zor iştir. Ben de hala tuzlu aşure yemiyorum. Ama “ben tercih etmem” demekle, bunu “kimse pişirmemeli” ya da “bunu beğendiğini söyleyenler sahtekardır” demek arasındaki farkı görecek kadar aklım başımda çok şükür. Dahası ben yemek eleştirmeni değilim.
Oysa sanat felsefesi hakkında yazan bir felsefecinin—hem de ortaya çıkışından yüz yıl sonra—bir devrimi anlayamıyor oluşu, dahası devrim fikrinin ne demek olduğunu bile göremiyor olması pek üzücü. Bu nedenle tarih güzel şeydir. Durup bir düşünün, bugün Damien Hirst için söylenenler eskiden Michelangelo için, Monet için ya da Picasso için söylenenlere benzemiyor mu?
Elbette her aykırı işin devrimci olduğunu söylemiyorum. Belki bu modern sanatta gerçekten ağır bir sorun vardır. Ancak öyleyse bile buna ilişkin eleştiri, “güzel değil” “duvarıma asmazdım” “el becerisi gerekmiyor” gibi Rönesans eserlerini değerlendirmek için kullanılan ölçütlere uymadığı söyleyerek yapılmaz. Önce bu tarzın ölçütlerini anlayıp, sonra da neden eski ölçütlerin yenilerine tercih edilmesi gerektiğini göstermeye çalışan argümanlar kurmak lazım.
Tuzlu aşure, “ben daha önce hep tatlı olanları yemiştim” ya da “ben bunu ağzım tatlansın diye yiyemiyorum” diye eleştirilmez. Bunlar yalnızca “ben yemeyeceğim” demektir. Aşurede bir sorun olduğunu gösteren bir makale böyle olmaz. Ama eğer aşureyi belirli bir tarihsel olayı canlandırmak için yaptığını söyleyen iki kişi aşure tarifinde anlaşamıyorsa, o tarihsel olay yaşanırken eldeki malzemelerin neler olduğunu araştırıp bulmak, tatlı mı yoksa tuzlu mu yapmak gerektiğini belirleyebilir.
Özetle Roger’cığım, içsel sorularla dışsal soruları karıştırmış, sonra da cehaletini, alışkanlıklarını bize bilgelik diye yutturmaya çalışmışsın. Yapma.
Yazar: Doç. Dr. Cem Kamözüt
Doç. Dr. Cem Kamözüt Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi’dir.
İletişim Adresi: kamozut@gmail.com
Not: Bu içerik ilk kez 2015 yılında Cem Kamözüt’ün blogunda bir blog yazısı formunda yayımlanmıştır.<https://kamozut.wordpress.com/2015/01/03/tuzlu-bir-tatli-nasil-elestirilmeli/>